“Bir kadının hayatındaki en önemli iki soru: Ne giyeyim? Ne pişireyim?”
Almanya’da, 1950’lerde Dr. Oetker reklamında dış ses böyle söylüyordu. Aradan yetmiş yıla yakın zaman geçti, kadın hareketi sayesinde bu kadın imajı çoktandır utançla hatırlanıyor.
Acaba tam burada durup geçmiş zaman kalıbı kullanmalı ve ‘hatırlanıyordu’ mu yazmalıydım? Çünkü, aklında sadece ne pişireceği ve ne giyeceği olan eve hapsedilmiş bu kadın, son yıllarda Almanya’da aşırı sağcı parti Almanya için Alternatif (AfD) tarafından yeniden canlandırılmaya çalışılıyor. Sağcıların, ideal ’Cermen tam zamanlı anne!’ imajına AfD’nin gençlik örgütü Junge Alternative’nin (JA) sosyal medya influencer’ı Candy Jacob, ‘JA-Mausi’ ismini veriyor.
POSTER ÇİFTİN HAYALİNDEKİ KADIN İMAJI
Candy Jacob ve JA’nın önde gelen isimlerinden sevgilisi Eric Engelhardt’ı, Frankfurter Allgemeine (FAZ) gazetesinde birkaç ay önce yayımlanan, ’Cermen tam zamanlı anne’ başlıklı makale sayesinde tanıma şerefine nail oldum! AfD’nin kadına bakışını eleştiren bu makalede Eric Engelhardt şöyle tarif ediliyordu: “Modern kadınların sorununu fark ettiğine inanan 22 yaşında bir genç.” Eric efendi, kadınların ‘karşı cinsle sürekli savaş içinde’ olduklarını, bu yüzden ‘kendilerinden nefret ettiklerini’ ve ‘depresyonla tükendiklerini’ keşfetmiş! Ona göre kadınlar, ‘erkeklerle profesyonel olarak rekabet etmeye hiç çalışmamalı’, bunun yerine ‘ev işlerine ve çocuklarına odaklanmalıymış.’
Sarı saçlı, kırmızı rujlu ve pek alımlı ‘ideal Alman kadını’ sevgilisi Candy Jacob da ona destek çıkıyor.
Genç sağcıların ‘poster çifti’ni bu makaleyi okuduğumdan beri, birkaç aydır sosyal medyada takip ediyorum. Dijital çağda bir zaman makinesiyle 1950’lere dönmek gibi bir his benim için.
Candy ‘ev kadınlarının influencer’ı olarak tanınıyor, bundan gurur duyduğu da açık. Hayali evli ve çocuklu bir kadın olmak, bundan ‘daha güzel bir şey’ düşünemiyor. TikTok, X platformu veya Instagram’da paylaştığı renkli kartpostal çizimleri ‘ideal kadının’ neye benzediğini gösteriyor:
‘GERÇEK KADINLAR GERÇEK ERKEKLER İSTER’
Türkiye’de bizim ‘Bira Festivali’ fotoğraflarından bildiğimiz Almanların geleneksel kıyafetleri içinde sarışın, beyaz tenli, kırmızı yanaklı gencecik bir kadın, bir köyde, taze çiçeklerin açtığı bir otlakta poz vermiş, arkasında besili inekler otluyor. Kadının doğurganlığına vurgu olacak herhalde bu inekler! Fotoğrafın üzerinde, “Gerçek kadınlar kadınsıdır, vatanseverdir ve eve bağlıdır!” yazıyor.
Şeker kızımız Candy’nin paylaştığı başka bir kartpostal çiziminde yine sarışın, çok güzel bir kadın, sarışın ve çok yakışıklı kocasına yaslanmış, etraflarına sarışın ve çok güzel üç çocuk dizilmiş; kilisedeler, fonda çarmıha gerilmiş bir İsa acı çekiyor. Bu fotoğraf, “Modernitenin yozlaşmasına isyan etmenin en iyi yolu evlenmek, çok çocuk sahibi olmak, onları iyi yetiştirmek, sağlıklı yaşamak, geleneksel bir kiliseye devam etmek, Tanrı’yı bulmak ve siyasi angajmanı unutmamaktır” mesajıyla paylaşılmış.
Candy’ye göre güzellik ‘sadece bir görünüş meselesi de değil.’ Aman yanlış anlaşılmasın ve ‘sarışın aptal’ yaftası yapıştırılmasın. Güzellik içerden geliyor ona göre, ‘siyasi bir mesele’, ‘Alman kültürü ile ilgili bir mesele.’ Sağcıların hayatı açıkladığı düz mantıkla tercüme edersek, Candy şunu demeye getiriyor: “Alman kültürünü benimsemiş gerçek bir Almansanız güzelsiniz!”
Şeker kızımız, erkeklerin ‘alternatifi’ olacak ideal kızı ‘JA-Mausi’ olarak adlandırıyor. JA, aşırı sağcı AfD gençlik örgütünün kısaltması, ‘Mausi’ ise canım, sevgili, bebek, güzellik gibi anlamlara geliyor. Paylaştığı fotoğrafta sarı saçlarını bir fiyonkla toplamış ‘JA-Mausi’ hanım kızımız; koket, yumuşak, ağırbaşlı bir kız bu. Candy fotoğrafın altına şöyle yazmış: “Toplantılarda erkekler konuştuğunda asla bir şey söylemiyor.” Candy’nın başka bir paylaşımı ise şöyle: “Gerçek kadınlar gerçek erkekler ister!”
Gerçek erkek – Alman olması dışında – nasıl bir şey acaba, bunu öğrenemiyoruz.
ALMANYA’DA İKİNCİ PARTİ KONUMUNA YÜKSELDİLER
Bu paylaşımları siyaseten toy bir çiftin fantezileri olarak kenara atmak pek mümkün değil. Anketlere göre AfD Almanya’da şu anda genç seçmenler arasında en popüler parti. İçindeki Nazizm yanlısı üyelerine ve Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın partiyi, ‘teyit edilmiş aşırı sağcı’ olarak sınıflandırıp takibe almasına rağmen, bugün bir seçim olsa AfD ikinci parti olarak Alman Federal Meclisi’ne girebilecek oy oranına erişti. Haziran ayındaki Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde AfD, oy oranını yaklaşık yüzde beş artırarak, yüzde 16’ya yükseldi.
Giderek popülerleşen partinin gençlik örgütü ise bu modası geçmiş rol modelleri, ‘poster çiftleri’, tasarlanmış profesyonel videolarıyla gençlerin zaman tünellerine kolayca sızıyor. Duygulara hitap eden, manipülatif, yarı-gerçek içeriklerle beslenen algoritmayı kullanarak, sosyal medyada her kesimden gence ulaşıyor ve zamanın gençlik kültürü üzerinde belirleyici oluyorlar.
Dahası ‘poster çiftin’ kadınlara dair 1950’lerden kalmış bu fikirleri partinin kimi ileri gelen politikacıları tarafından savunuluyor, hatta bu kadar açık olamasa da, bir kısmı parti programında yazıyor.
İMDAT, TESTOSTERON SEVİYELERİ DÜŞÜYOR!
Örneğin Nazilerin Waffen SS’lerinin ‘hepsinin suçlu olmadığını’ söyleyen ve böylece partisinin AP’deki Kimlik ve Demokrasi (ID) grubundan ihraç edilmesine neden olan, AfD’nin Avrupa Parlamentosu seçimlerindeki baş adayı Maximilian Krah’a da kadını aşağılayan ‘fikirleri’ (!) ile tanınıyor. Krah, ’genç erkeklerin yaklaşık üçte birinin cinsel yaşamdan dışlandığını’ düşünüyor ve buna öfkeyle karşı çıkıyor.
Erkeklerin cinsel yaşamdan dışlanmasının nedeni ona göre ‘eşcinsel evliliğin kabulü, cinsiyet rollerinin aşınması, geleneksel ailenin sorgulanması ve on yıllardır düşen testosteron seviyeleri.’ Krah kendinden menkul bu ‘görüşlerini’, Sağdan Siyaset adlı kitabında dile getirmiş.
Kitaptaki ‘manifestosunda’ ‘doğal düzene’, aileye ve anneliğe övgüler düzüyor, şefkatli kadınlardan övgüyle bahseden Krah’ın özel hayatıysa – gerçi bizi ilgilendirmez – çizdiği ‘ulusal aile’ idealine pek uymuyor: Krah’ın üç kadından sekiz çocuğu var.
Krah, erkeğin arkasında durmayan kadından elbette nefret ediyor, ona göre bu kadınlar ‘iğrenç, çoğunlukla çirkin feministler’ ve ‘havalı, tek taraflı, kariyer odaklı ve kadınsı olmayan kadınlar.’ Kadınların neden daha az Nobel Ödülü kazandığı veya diyelim neden matematik profesörleri veya büyük şirket yönetim kurullarında daha az kadın olduğunu ise ‘süper fikirleriyle’ şöyle açıklıyor: “IQ’ları düşük.”
PARTİ LİDERİ WEİDEL 20 YILDIR BİR KADINLA YAŞIYOR
AfD’liler kadınlar gibi eşcinsellere ve translara da öfke duyuyor, trans ve kuir karşıtı homofobik söylemleriyle dikkat çekiyorlar.
Fakat yine sağcılara özgü çelişkiler içerisinde kıvranıyorlar. Çünkü AfD’nin lideri Alice Weidel açık bir lezbiyen. Weidel, 20 yıldır İsviçreli bir yapımcıyla birlikte yaşıyor. Lezbiyen çiftin iki çocuğu var.
Ama sağcılık, her çelişkili durumu realize etmek ve kendi dünya görüşüne uydurmakta ustalaşmış bir pratik evren sunuyor topluma. Alice Weidel de hem eşcinsel karşıtı politikaları savunan bir partinin lideri hem de eşcinsel olmasını elbette kolayca ‘açıklıyor.’ Örneğin, bir programda partisindeki açık kuir düşmanlığıyla nasıl başa çıktığına dair bir soruyu şöyle cevaplayabiliyor: “Kuir değilim, 20 yıldır tanıdığım bir kadınla evliyim.”
İşte bu kadar!
KADIN İKİNCİ SINIF VATANDAŞ
Dünyayı bu tuhaf anlamlandırma biçimi, partide çalışan kadınlara da yöneliyor sıkça. Bir zamanlar AfD’de politika yapan pek çok kadın, içeride kadına yönelik zorbalık nedeniyle partiden ayrılmış, partideki erkeklerin kadınları ‘ikinci sınıf vatandaş’ gördüğünü anlatıyorlar.
Krah ve poster çift gibi üyelerin benimsediği kadın imajı, AfD’nin seçim programına da girmiş durumda. Programda partinin, ‘geleneksel aileye değer verdiği’ ve ‘geleneksel cinsiyet rollerini’ desteklediği yazılı. Örneğin parti kreşlere karşı! Bunun yerine çocuklar için ‘bağlanmayı sağlayan bakım’ istiyorlar. Parti için kreş yerine geçecek ve çocuğa bakacak tek bir figür var: Anne!
Programda kadına toplum içerisinde sadece ‘tam zamanlı anne’ rolü uygun görülüyor.
Parti ayrıca göç yerine, ‘yerli nüfusun doğum oranın yükselmesini’ savunuyor. Çünkü ‘göçmen kadınların yüksek doğum oranı’ nedeniyle ‘nüfus yapısının değişeceğinden’ korkuyorlar.
KADINLARIN YUMURTALARINA GÖZ DİKİLDİ
Krah’ın ‘düşen testosteron seviyeleri’ni bu kadar düşünmesinin altında ‘kafayı sekse takması’ değil, yabancı düşmanlığı yatıyor. Onun sosyal medya kampanyasının arkasındaki beyin kabul edilen ve şimdilerde ‘poster çiftimiz’den Eric’i bir TikTok yıldızına dönüştürmeye çalışan aşırı sağcı aktivist Erik Ahrens de bu konuya takık.
Ahrens, ‘demografiyi stabilize etmek için’ uygun genç kadınların, ‘yumurta bağışlamak zorunda bırakılması’ gerektiğini savunuyor. Yani açık açık kadınların yumurtalarının zorla alınması gerektiğini yazıyor. Tabii, elbette, yumurtaları zorla alınacak kadınlar Alman olacak. Ahrens, ’10 bin örgütlü genç sağcı erkeğin ülkeyi temelden değiştireceğini’ de düşünüyor. Tabii erkeklerin de sadece ‘örgütlü’ olmaları değil, herhalde testosteron seviyelerinin de yüksek olması gerekecek.
Kadının yumurtaları, erkeğin yataktaki performansı AfD için hep ulus ve devlet meselesi. İktidarda olmak, güç kazanmak ve yabancıları ülkeden göndermek için uslu, kadınsı, vatansever, erkeğin yanında konuşmayan damızlık kızlara ve sürekli doğuran, eve hapsedilmiş tam zamanlı annelere ihtiyaçları var.
Margaret Atwood’un distopik bir romanı Damızlık Kızın Öyküsü gibi geliyor kulağa ama bu ‘fikirler’ bizim buralarda da biraz tanıdık değil mi?